top of page
  • Yazarın fotoğrafısky-rie

Kahin (Ay Işığı#2) - 29.Bölüm



-29-

Aiden


Bu sefer her zaman olduğumdan biraz daha dikkatliydim. Kuzey dışında beni kimsenin görebileceğini sanmıyordum ama Aislin hissedebilenleri de dikkat etmemi söylemişti. Buraya gelmeme karşı çıkmış, beni vazgeçirmeye çalışmıştı. Sonunda pes etmiş gitmek zorunda olduğumu kabullenmiş ve benim için diğerlerini bulacağına söz vermişti.

Benim yanımda olmasını seviyordum. O beni asla yalnız bırakmazdı.

Karanlık koridorlardan birinin tam ortasına gelmiştim ki durdum. Burası olmalıydı. Bu duvarın hemen ardında Kuzey’i hissedebiliyordum. Hala birkaç gün önce beni çok uzaklarda uykumdan uyandırdığı anki kadar korkuyordu. Ben de korkuyordum. Kuzey’in mutlu olmasına, üzgün olmasına alışkındım. Kaybettiği arkadaşını özlemesine de alışkındım. Ama bu kadar korkmasına alışkın değildim… Bu yüzden ona yardım etmeliydim.

Yakınlarda kimsenin olmadığına emin olunca yavaşça duvarın içinden geçtim. Bu her seferinde gülmeme neden oluyordu. Duvarların içinden geçebiliyordum! İstediğim zaman uçabiliyor, gökyüzünde koşabiliyordum. Hatta iki kolum iki bacağım olmasına bile gerek yoktu, duman olabilirdim ya da bir köpek. Başlangıçta bütün bunlar çok eğlenceli geliyordu. Ama bunları paylaşacağınız bir arkadaşınız yoksa herkesin hayal ettiği şeyleri yapabilmenin ne anlamı vardı ki? Kimse beni görmüyordu. Kimse Vay Aiden’a bakın! demiyordu. Mükemmel oyunlarımda ben, hep yalnızdım. Aislin boş vakti olduğunda benimle oynardı ama o benim gibi duvarlardan geçemiyordu.

Sonra bir gün evimden çok uzakta, adını bile bilmediğim bir yerde Kuzey’le tanışmıştım. Kendimi istersem başka kişilere gösterebiliyordum ama bu genelde geri tepiyordu. Çığlık atıp kaçanlar, hiç göremeyenler, bayılanlar ve en iğrenci kusanlar olmuştu. Kuzey’se diğerleri gibi ürperip yanımdan kaçmaya çalışmamıştı. Beni görmüş ve gülümsemişti. Onun iyi biri olduğunu daha o zaman anlamıştım. Her yeri gezip insanları izlemek dışında bir işim yoktu ve az çok neyin neden yapıldığını anlar olmuştum. Kuzey, korkusunu gizlemek için gülmemişti sadece içinden öyle geldiği için gülmüştü. Artık o benim arkadaşımdı.

Onun diğer arkadaşları için neler yaptığını biliyordum. Birbirimize her şeyi anlatırdık ve Kuzey hep yaşıma göre çok zeki olduğumu söylerdi. Bu beni çok mutlu ederdi. İçimde garip bir his olurdu. Bir anda daha dik oturmak, daha zekice bir şeyler söylemek isterdim. Bir keresinde bana daha da büyüdüğümü göremeyeceği için çok üzüldüğünü söylemişti ve sanki bunu söylememesi gerekiyormuş gibi konuyu hemen değiştirmişti. Neden büyüdüğümü göremeyecekti? Başka yerlere mi gitmeliydi? Evet, boyum pek uzamıyordu ama Aislin dert etmememi erkeklerin belli bir yaştan sonra hızla boy attıklarını söylemişti. Ben hep cüce mi kalacaktım?

Bunları Kuzey’e hiç soramamıştım çünkü ne zaman bu konuyu açmaya çalışsam üzülmüştü. Hem artık ona söylemem gereken daha önemli bir şey vardı… Ama şimdi zamanı değildi… Aislin bu söyleyeceğin her ne ise beklemeli, önce arkadaşını kurtarmalıyız demişti.

Aislin her zaman haklıydı.

İçeri girince gördüklerime anlam vermeye çalışarak bir süre durdum. Kuzey’in neden korktuğu belliydi, burası korkunçtu! Ne bir penceresi vardı ne de duvarların bir rengi! Karşımdaki yatakta oturmuş dizlerini göğsüne çekmişti. Bir eliyle dizlerini tutuyor öteki eliyleyse saçlarını karıştırıyordu. Sanırım düşünüyordu. Beni görünce durdu. Önce gözleri kocaman açıldı. Sonraysa eskisine benzemeyen garip bir gülümseme geldi yüzüne.

“ Aiden…” etrafına bakındı. “ Burada ne arıyorsun?”dedi korkuyla. Benim için de mi korkuyordu?

“ Sen iyi misin?” Ona doğru bir adım atmıştım ki dizlerini daha da kendine doğru çekince durdum. “ Kuzey, sana yardım etmeye geldim.” Gözlerini kıstı.

“ Burada olduğumu nereden biliyordun?” Neden böyle konuşuyordu ki? Onu her zaman olduğu yerde bulurdum. Şimdiye kadar hiç nasıl diye sormamıştı.

“ Korkuyorsun… Korktuğunu hissettim ve geldim. Sana yardım etmek istiyorum.”

“ Aiden… Sana birkaç soru sormak zorundayım ve yalan söylersen anlarım biliyorsun değil mi?” Başımı salladım.

“ Sana asla yalan söylemem Kuzey! Hem Aislin bana çok kızar!” Kuzey şaşırmış gibiydi.

“ Aislin de kim?” Ona daha önce Aislin’den hiç bahsetmemiştim çünkü Aislin istememişti. Ama şimdi durum biraz daha farklıydı.

“ Ablam.”

“ Bir ablan mı var?” Kuzey çok şaşırmış görünüyordu. “ Bekle, bekle, bekle…BİR ABLAN MI VAR? Kaç yaşında?!” Kafamdan kaç yaşında olduğunu hesaplamaya çalıştım. Aislin işi olmadığı zamanlarda bana matematik işlemlerini öğretmişti. Ben yedi yaşındaydım, demek ki o…

“ Yirmi bir.”dedim parmaklarımla da sayıp emin olduktan sonra.

“ Neden daha önce hiç bahsetmedin?” Dizlerini serbest bırakmış yanına gelmem için eliyle işaret etmişti. Sırıtarak yanına koştum. Yatağına tırmanıp yanına oturdum. İşte benim tanıdığım Kuzey geri gelmişti!

“ Aislin sana bahsetmememi istemişti. Şey, büyükleri bilirsin fazla tedbirliler.” Kuzey güldü. Sonunda gülmesi rahat ve güvende hissetmemi sağlamıştı.

“ Buraya bana yardım etmeye geldin yani… Peki neden?”

“ Çünkü biz arkadaşız! Arkadaşlar birinin başı dertte olunca yardım eder, değil mi? Sen de bu yüzden Nisan’ı bulmaya çalışıyorsun.” Başını salladı.

“ Haklısın Aiden… Ve bu her ne kadar delilik olsa da sana inanıyorum.” Kendi kendine güldü ve bana döndü.

“ Bu soracağım şey sana çok garip gelebilir ama Aiden… Ablan yaşıyor mu?” Bunu neden sorduğunu anlamamıştım. Kaşlarımı çatıp ona baktım.

“ Tabii ki yaşıyor!”dedim biraz alınarak.

“ Peki, seni nasıl görüyor?”

“ Yani şey… O çok güçlü ve sana gösterdiğim gibi kendimi ona da gösteriyorum. Ama genelde evde böyle hayalet gibi dolaşmıyorum tabi ki. Aislin kapıyı kullanmayı unutacağımı söylüyor ve evde beni normal olmam konusunda uyarıyor.” Eskisi gibi oturup konuşmak güzeldi. Kuzey kaşlarını kaldırıp bana bakıyor olmasa daha güzel olabilirdi.

“ Normal… Derken?” Bunu ona gösterebilir miydim? Aislin muhtemelen hayır derdi. Ama ben Kuzey’e gerçekten güveniyordum. Hem öğrense ne olabilirdi ki?

“ İşte böyle!” diye yataktan aşağı zıpladım ve hayaletimsi saydam vücudumu normal haline çevirdim. “ Ta daa!”dedim kıkırdayarak. Beni ilk defa normal bir çocuk olarak gören Kuzey’in tepkisi beklediğimden biraz farklıydı. Yani en azından yerinden iki metre havaya zıplayıp duvara yapışmasını beklemiyordum. Korkmuş birinin vereceği tepkiydi bu ama korkmuştan çok şaşırmış gibiydi.

“ Hey, bak!”dedim yeniden yatakta yanına çıkarken. “ Göz rengim güzel değil mi? Aislin gri gözlerin çok güzel ve nadir olduğunu söylüyor!”

“ Aiden sen… Sen yaşıyorsun!”dedi Kuzey. İşaret parmağım gözlerimi işaret eder bir şekilde havada kalmıştı.

“ Tabii ki yaşıyorum!”

“ Ve İngilizce konuşuyorsun.”diye ekledi Kuzey. Bir an duraksayıp güldüm.

“ Ah, şey evet. İstersen gene hayalet çocuk olabilirim o zaman söylediklerimi kendi dilinde anlarsın… İngilizcen iyi midir? Yani ben seni hep İngilizce duyduğum için iyi gibiydi.” Ben gülmeye devam ederken Kuzey gözlerini ne kadar çok açabileceğini deniyormuş gibi görünüyordu.. Yeniden derin bir nefes alıp hayalet çocuğa dönüşürken onun için korkmaya başlamıştım.

“ Kuzey, özür dilerim… Ben, hoşuna gider diye düşünmüştüm.” Yatağın kenarına oturup ondan bir cevap gelene kadar ayaklarımı seyrettim. Yanlış bir şey mi yapmıştım? Sanırım yapmıştım. Garip, hayalet olabildiğim için hiç arkadaşım olmamasına alışıktım ama ilk defa insan da olabildiğim için böylesi bir tepkiyle karşılaşıyordum. Kuzey benim tek arkadaşımdı, onu kaybetmek istemiyordum!

“ Esas ben özür dilerim Aiden.”dedi bir süre bekledikten sonra. “ Gözlerin gerçekten güzel.” Heyecanla ona döndüm.

“ Değil mi! Bazen sürekli bu halde gezince kendi göz ve saç rengimi unutuyorum. Ten rengi bile garip geliyor!”

“ Tahmin edebiliyorum.”dedi gülerek. “ Sen ve ablan… İkiniz de seçilmiş misiniz?”

“ Hayır, biz kâhiniz.”dedim omuzlarımı silkerek. Kuzey bana uzun uzun baktı. Kıpırdamadan ben de ona baktım. Sanırım hiç bu kadar uzun süre hareketsiz kalmamıştım. Kuzey sonunda konuşmak için nefes alırken rahatlayarak ellerimi kollarımı salladım. Sabit durmak sıkıcıydı!

“ Aiden babanı hatırlıyor musun?” Basitçe kafamı iki yana salladım.

“ Babamı tanımıyorum bile. Ben doğmadan kısa süre önce bizi terk etmiş. Annem de şey… Pek normal değildi. Babam gittikten kısa süre sonra delirmiş. Birkaç ay önce öldü.” Yeniden ayaklarıma bakıyordum.

“ Aiden, özür dilerim. Senin için zor-“

“ Hayır, hayır! Özür dileme!”dedim gülerek. “ Annemi de babam gibi tanımıyorum sayılırdı. Aislin benim için hem anne hem de baba oldu. Bu yüzden sadece ona bir şey olursa birileri benden özür dilemedi… Tabii umarım olmaz.” İkimiz de güldük.

“ Kendine bir şey olmasına izin vermeyecek kadar güçlüdür bence.”dedi Kuzey hafifçe gülerek.

“ Evet, o çok güçlüdür! Ve biliyor musun? Şu anda senin arkadaşlarının yanına gidiyor!”

“ Gerçekten mi? Onlar iyiler mi? Neredeler?” Her şeyi o kadar hızlı soruyordu ki sorduklarının yarısını anladığımı sanmıyordum.

“ Yani iyiler sanırım. New York’ta olduklarını hissedebiliyorum. En azından büyük bir kısmı oradadır Tara orada ve bana iyi gibi geldi. Nisan orada değil.” Kaşlarımı çatıp söylesem mi söylemesem mi bilemeden Kuzey’e baktım. “ Aslında bir süre öncesine kadar Nisan’da buradaydı. Onu hissedebiliyordum… Sonra gitti… Şimdi Tara’ya daha yakın bir yerlerde ama neresi olduğunu bilmiyorum haritaya ihtiyacım var.” Dönüp Kuzey’e bakınca susmam gerekiyormuş gibi hissettim. “ Yanlış bir şey mi söyledim Kuzey?”

“ Tara ve Nisan’ın nerede olduğunu nasıl bilebilirsin? Neden özellikle o ikisi?” Sanırım Kuzey’in gözlerindeki ifadeye kuşku deniyordu.

“ Bilmiyorum. O ikisiyle bağlanmışım gibi hissediyorum. Yani gerçekten bağlanmış gibi. Bilirsin işte kocaman ipin bir ucu bende bir ucu onlarda. Hareket ettiklerinde, ipi çektiklerinde hissedebiliyorum… Bu normal mi?”

“ Aiden… Sen…” Kuzey kafasını arkaya atınca setçe duvara vurdu. “ Harika… Kendi türünün Ay Işığına merhaba de bakalım Kuzey Bey.”diye kendi kendine mırıldandı.


Aislin


Aiden’a tamam derken aklımdan ne geçiyordu ki? Elimi kolumu sallayarak koca binaya girebileceğimi mi düşünmüştüm? Bu kadar gergin olmamın sebebi neydi bilmiyordum ama Aiden’ın bana verdiği evin sahibinin adı yazan kâğıdı tutarken titriyordum. Danışmadaki kadının gözünden kaçmamıştı. Beni kalkık kaşlarıyla süzerken bakışlarının aksini söyleyen iyi çalışılmış bir gülümsemeyle başını salladı.

“ Lütfen bekleyin, adınız listede olmadığı için Arda Beyi arayıp sizi beklediğini teyit etmeliyim.” İfadesinden hiç hoşlanmamıştım. Kaç kız gelip bu adamı soruyordu ki? Aiden onun ünlü bir basketbol oyuncusu olduğunu söylemişti. Fan grubu mu vardı yoksa daha pis işler mi çeviriyordu? Ayrıca gizli işler çeviren biri için tanınan bir yüze sahip olmak bariz bir dezavantajdı.

“ İsminiz neydi?” Kadın beni düşüncelerimden hızla çekip çıkardı.

“ Aislin.”dedim rahatça. Sonra bu ismin Arda için hiçbir anlam ifade etmeyeceğini hatırlayarak dehşete düştüm. Beni bırak Aiden’ı bile tanımıyorlardı ki! Kadın başını yeniden sallayıp ahizeyi kulağına götürürken sakin görünmeye çalışarak ekledim. “ Kuzey’in arkadaşı Aislin derseniz sevinirim. Beni başkasıyla karıştırsın istemem.”dedim gülerek. Elimi sanki tanıdığı beş yüz tane Aislin olabilirmiş gibi salladım. Aslında tek yapmak istediğim o çığlık atıp kaçmaktı. En azından kadın bu şekilde sorduğu takdirde şansım yüksekti. Neden ben de Aiden gibi duvarlardan geçemiyordum ki sanki?

“ Rahatsız ettiğim için kusura bakmayın, burada sizi tanıdığını iddia eden bir hanım var. Kuzey’in arkadaşı Aislin dersem onu tanıyabileceğinizi söyledi. Her zamanki gibi kapıya kadar eşlik edeyim mi?” Kadın alacağı cevaptan o kadar emindi ki suratına bir tane patlatasım geldi. Kim olduğunu sanıyordu? Telefonun ucundan Arda’nın itiraz etmeye çalıştığını duymuştum ama Kuzey’in adını duyduğu anda sesi kesilmişti. Onu hemen yukarı yolla dediği anda kadının yüzünün aldığı ifade… Geldiğim onca yola sadece bu bile değerdi.

“ Sanırım yukarı çıkabilirim. Kaçıncı kattı acaba?” Kadın atmayı istediğim yumruğu yemiş gibi duruyordu.

“ Elli altıncı kat, beş bin altı yüz.” Gülerek asansöre yöneldim. Kapılar kapanır kapanmaz da gülümsemem soldu. Çünkü kadını tamamen unutmuş yapmak üzere olduğum şeye odaklanmıştım. Asansörde geçirmem gereken çok uzun süre bana göz kırpmalık bir an gibi gelmişti. Kapılar yeniden açılırken derin bir nefes aldım. Kendime bunda korkulacak bir şey olmadığını söylüyordum. Bir oda dolusu sana inanmadıkları takdirde tek harekette işini bitirebilecek insanın arasına dalacaksın ama sorun yok Aislin. Sanırım işin korkunç tarafı gerçekten bundan değil de sadece tanımadığım insanların arasına gidiyor olduğum için gergin olduğum gerçeğiydi. Kafamdan geçenler nasıl hayatta kalırımdan çok nasıl davranmalı ne demeliyim tarzı sorulardı.

Arda dairesinin kapısında dikilmiş sabırsız bir şekilde benim gelmemi bekliyordu. Onun Arda olduğunu tahmin ediyordum çünkü tıpkı Aiden söylediği gibi gerçekten de kocamandı. Asansörden dışarı siyah mermer zemine çıkınca yutkundum. Başını kaldırıp koyu yeşil gözlerini üzerime dikti.

“ Aislin değil mi?”dedi. İngilizcesi kesinlikle beklediğimden daha iyiydi. Aksanı varla yok arasıydı. Onu başımla onaylarken ürkek durmamaya çalışıyordum.

“ Sanırım sen de Arda oluyorsun.”

“ Evet, hadi içeri gel.” Eliyle gelmemi işaret edip içeri geçti. Bana pat diye güvenmeyeceğini biliyordum. Aiden onları kandırmaya çalışan bir kaçak olduğumu düşünebileceklerini söylemişti.

Tanrım, Aiden neden bu kadar çok şey biliyordu! O daha bir çocuktu! Kuzey burada olmadığı için şanslıydı çünkü onu görünce edecek iki çift lafım olacaktı.

İçeri girince kapı ardımdan kendiliğinden kapandı. Bunun nasıl olduğunu anlamak için döndüğümde sarışın genç bir adamın elindeki tabancayla burun buruna geldim.

“ Kimsin?” Sesi az önce bastığım mermer kadar soğuk ve sertti. Kendime sadece tehdit altında hissettiklerini birkaç gün önce yaşadıklarını hatırlatmam gerekti. Başka türlü titreyen bacaklarımın iflas edecek ve ben yere yapışacaktım. Belki de içeriye girmeden kahinliğimi kullanarak içeriyi kontrol etmeliydim.

“ Kuzey’in arkadaşıyım.”dedim. En azından şu dakika kendimle çelişmemek yapacağım en mantıklı şey olabilirdi.

“ Kuzey’in benim tanımadığım tek bir arkadaşı dahi yok. Ne istiyorsun?”dedi Arda kollarını kavuşturup öfkeyle yüzüme bakarak. İkisinin de öfkeli ifadelerinin ardında kırık ruhlar vardı.

“ Tamam, arkadaşının ablasıyım. Arkadaşı Aiden’dı.” Dürüst olmasan ölürdün sanki dedi kafamın içindeki bir ses. Eh, bu durumda gerçekten ölebilirdim aslında.

“ Korkarım ki Aiden da arkadaş listesinde yok.”

“ Siz onu tanımıyorsunuz. Onu sadece Kuzey görebiliyordu.”

“ Hayali arkadaşları anaokulunda bıraktık.” Arda gerçekten sinirlenmeye başlıyordu. Taksit taksit söylemenin kimseye yararı olmayacaktı.

“ Kimse görmüyordu çünkü aranızda Kuzey kadar güçlü bir kâhin yok. Tara fena değil diye duydum ama Kuzey kadar iyi değil. Ayrıca Aiden yeteneği sayesinde sadece istediği kişilere görünebilir. Uzun zamandır Kuzey’le arkadaşlar. Bilmiyorum daha önce onu hiç havayla konuşurken falan yakaladınız mı ama aslında o hava Aiden’dı… Kardeşim… Şey… Bir çeşit hayalet ve size yardım etmeye çalışıyor.” Kendime sadece nefes almak için kısa bir zaman tanıyarak motor gibi devam ettim.

“ Bu kadarı yeterli gelmediyse, siz hırsızsınız. Hilal ve Arda normaller. Tara seçilmiş ve teknik olarak onun babasının komaya soktuğu arkadaşınızı, pardon düzeltiyorum onların arkadaşı seninse kardeşin oluyor, kurtarmaya çalışıyorsunuz. Bu yüzden dalgakıranların izini sürüyorsunuz ama sonuncusundaki anıya ulaşmak için Kuzey kendini feda etti ve şu an nerede olduğunu bilmiyorsunuz değil mi? Size yardım edebilirim… Ayas.”dedim son kelimenin üzerine basarak. Gerçek ismini bilen kişi sayısı çok az olduğu için bunun onları ikna edeceğini ummuştum.

“ Beni ikna etti.”Ses solumdaki koridordan geliyordu. Duvara yaslanmış altındaki eşofmanı ve üstündeki yeni değiştirilmiş gibi duran bandajlarıyla bile çekici durduğunu itiraf etmem gereken bay lacivert göz yanındaki ona göre ufak tefek olan kızın yardımıyla bize yaklaşmaya başladı. “ Kaçak olsa kendini tek başına aramıza atacak kadar aptal olmazdı.”diye ekledi.

Onu şimdiden sevmiştim.

“ Teşekkür ederim.”dedim ve hala silahı indirmemiş olan Ayas’a döndüm. “ İsterseniz çevreyi arayın. Tara kimseyi hissetmeyecek çünkü yalnızım ve yardım için buradayım.” Ayas yine de biraz temkinli duruyordu. Aklıma gelen son kozumla irkildim. İçeride koltuğun arkasına yaslanmış olan Tara’ya döndüm.

“ Japonya’da merkezdeyken babanla karşılaşmıştınız. Orada bayıldığında seninle konuşan küçük bir çocuk vardı.” Elimle bel hizamı gösterdim. “ Bu boylarda bir oğlan, sana sürekli kalkmanı söyleyen.” Herkes Tara’ya dönmüştü. Tara kaşlarını çatmış gözleriyse kocaman açılmıştı.

“ Onun bir hayal olduğunu sanıyordum.”diye mırıldandı.

“ Tara?”Ayas soru soran gözlerini ona dikmişti. Tara elini kaldırıp Ayas’a silahı indirmesini söyledi. “ O çocuğu gördüm Ayas. İkimizde hayatımızı o çocuğa borçluyuz. Ayrıca kız yalan söylemiyor. Kuzey kadar iyi olmayabilirim ama bunu hissederdim.” Ayas silahını indirirken Tara beni ellerimden tutup salona çekti.

“ Pekâlâ, Aislin değil mi? Kuzey’in nerede olduğuna dair bir fikrin var mı?” Herkes geniş salona geçerken benden bir cevap bekliyordu.

“ Benim yok ama Aiden’ın var. Kuzey’in yanına gitti. Ben de sizi bulmaya geldim.”

“ Harika, nerede peki?” Arda rahatlamış gibi koltuğa çöktü. Tara’nın beni oturttuğu koltukta rahatsızca kıpırdandım.

“ Bilmiyorum Aiden söylemedi. Kuzey’le konuşana kadar bilmenizi istemedi. Çünkü ona göre öğrenirseniz hemen harekete geçermişsiniz ve şu an bunu yapacak güçte değilmişsiniz.” Arda sıktığı yumruğunu koltuğa indirirken Derin olduğunu düşündüğüm kişinin oturmasına yardım eden kız bana bir karış açık kalmış bir ağızla baktı. Sanırım bu da Hilal’di.

“ Kardeşin kaç yaşında?”diye sordu Hilal.

“ Yakında yedi olacak.”

“ Yedi yaşında bir çocuk yeterince güçlü olmadığımızı düşünüyor demek.” Derin acı acı güldü. “ Muhtemelen haklı olduğunu bilmek can acıtıyor.”

“ Sen Derin’sin öyle değil mi? Ve sen de Hilal.” İkisi de başlarını sallayarak beni onayladı.

“ İki kişi daha olmalı. Walker ve Nisan, onlar nerede?” Hepsi bir anda öylesine gerilmişti ki mayına bastığımı anlamam sadece bir milisaniyemi almıştı.

Tara ve Ayas bana neler olduğunu anlatırken sessizce onları dinledim. Birden kendimi bu insanlar için üzülürken bulmuştum. Hatta saçma bir şekilde kendimi onlara yakın hissediyordum. Sanki hepsini önceden daha Aiden bana bunları anlatmadan önce tanıyormuş gibiydim. Daha önce kimsenin yanında böyle hissetmemiştim. Onlara yardım edebilmeyi gerçekten istiyordum. İkisini dinledikçe Nisan’ı ne kadar sevdiklerini, Kuzey’e olanlar için nasıl bir vicdan azabı çektiklerini ve Kuzey’in edeceğim iki lafı hak etmeyen biri olduğunu anlamıştım. Onun yerinde olsam, hayatta kalıp kalamayacağımı bile bilmeden o dalgakırana koşar mıydım bilmiyordum. Muhtemelen yapmazdım.

Onlar anlatacaklarını bitirdiklerinde ben de Aiden ve Kuzey hakkında bildiklerimi anlatmaya başladım.

“ … Ve Aiden da ben de kâhiniz. Bu yüzden özel güçlerimiz var. Aiden kendini bir çeşit hayalete dönüştürebiliyor. Bu siz hırsızların yaptığından farklı. O bunu tüm bedeniyle yapıyor yani ya beden ya da sadece ruh. Onu kâhin bile olsa istemediği kişiler genelde göremez ve hissedemez. Çok güçlü kişiler hariç. Bu yüzden tahminimde Kuzey Aiden’ı gerçek bir hayalet sanıyordu.”diye bitirdim konuşmamı. Ayas’sa bana bir şeyler atlamışım gibi bakıyordu.

“ Ya sen? Senin yeteneğin ne?”

“ Ah evet, ben geleceği ve geçmişi görebiliyorum.” Kısa süren rahatsız edici bir sessizlik olunca ekledim. “ Sadece bir hafta kadar.”

“ Amanın gerçek bir kâhin.”dedi Arda kucağındaki yastığa yapışarak. Elimde olmadan güldüm.

“ Öyle de diyebilirsin sanırım. Ama bu istediğim her şeyi görebilirim demek değil. Sadece bulunduğum ortamda işe yarıyor. Mesela, bu odada.” Elimle çevreyi işaret ettim. “ Bu oda içerisinde geçen hafta ne oldu, gelecek hafta ne olacak görebilirim ama hepsi bu. Olay odadan dışarı taşarsa bilemem. Takip etmem gerekiyorsa sürekli yer değiştirmeliyim.”

“ Bu inanılmaz…” Derin şaşkınca başını salladı. Yeteneklerimin beni olay yerini incelemeye götüren dedektifler dışında birileri tarafından takdir görmesi kesinlikle ama kesinlikle beklediğim bir şey değildi.

Birden karşımdaki havanın yavaşça bükülmeye başladığını fark ettim. Önce silueti belli olan Aiden hızlı bir şekilde ortaya çıkarak üstüme atladı.

“ Aislin!” Ben gülerek ona sıkı sıkı sarılırken Hilal ufak bir çığlık attı. Diğerleri de çığlık atmasalar bile yerlerinden zıplamıştı. Arda kalbini tutarak anlamadığım dilde bir şeyler söyledi. “ Merhaba!”dedi bütün tatlılığıyla. Aiden’ın bu kadar heyecanlı ve mutlu olduğunu ilk defa görüyordum. “ Kuzey dedi ki…” Sonra durup biraz utanmış gibi bana döndü. “ Tam ne dediğini söyleyebilir miyim Ais?” Başımı sallayarak onu onayladım. Söylemekten çekineceği ne demiş olabilirdi ki? “ Kuzey dedi ki aptal bir kurtarma girişiminde bulunursanız ruhunu Hephaistos’a satmak pahasına onunla bir anlaşma yapar ve kanınızı lava çevirip sizi yakarmış. Bu yüzden, özellikle Derin iyileşene kadar, kıçınızı kırıp evde oturacakmışsınız.” Aiden tek nefeste her şeyi söyleyip ciğerlerini yeniden havayla doldururken bütün cümleyi nasıl aklında tutabildiğine hayret ettim. Sessizliği ilk bozup kahkahalar atan Arda’ydı.

“ Ben de bunun Kuzey olduğuna inanırım işte.”dedi.

“ Bu kadar sinirlenebiliyorsa iyi olmalı.” Hilal gülse de cevap için endişeyle Aiden’a bakmaya devam ediyordu. “ Kuzey çok iyi.”

“ İyi olduğuna emin misin?” Tara az önce olduğundan daha endişeli gibi duruyordu.

“ Evet, eminim. Oraya götürülmenin çok iyi bir fırsat olduğunu söyledi. Ondan istedikleri bir şey varmış, ne olduğunu bilmiyorum ama onu alana kadar kılına bile dokunamazlarmış. Zamanı gelmeden onun için herhangi bir şey yapmanızı istemiyor. İstediğinde bana söylermiş.” Aiden her şeyi söylediğinden emin olmak ister gibi parmaklarıyla bir şeyler saydı.

“ Ah bu arada şu dalgakıranın içinde ne gördüğünü de Walker’la Nisan’ın nerede olduğunu da biliyorum. Önce hangisini istersiniz?”


54 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page