sky-rie
Kahin (Ay Işığı#2) - 33.Bölüm

-33-
Derin
“ Özür dilerim.”dedim aniden. Yanımda oturan Tara’yla arka koltuktaki Hilal aynı anda bana döndü. Ne söylediğimi umursamayan tek kişi kafasındaki düşüncelere boğulmuş Türkçe bilmeyen Aislin’di. “ Özür dilerim Hilal. Haklıydın… Benim hatamdı.” Bunu söyleyebilecek cesareti bulmam neredeyse tüm yol sürmüştü. Bir kez daha Kaz Dağının o kıvrımlı yollarında yukarı tırmanırken kendimi son iki senedir hiç olmadığım kadar yenilmiş hissediyordum. Pes etmemiştim, hayır asla… Ama yenilmiştim… Nisan’ın kendisi olarak bana bakması düşüncesine yenilmiştim, hırslarıma yenilmiştim, zamana yenilmiştim ve en önemlisi kendi zihnimin ürettiği umursamaz fikirlere yenilmiştim.
Değişmiştim. Artık o Nisan için olmaya çalıştığım iyi insan değildim. Onu hayal kırıklığına uğratabilme düşüncesi bile beni deli ediyordu. En azından kendime sorunun bu olduğunu söylüyordum çünkü esas hayal kırıklığına uğrayan kişi bendim. Orada Nisan’ın yanındaki kişi Walker değil de Kuzey olsaydı acaba tepkim değişir miydi? Yine sadece Nisan’la ilgilenip ona ne olduğunu umursamaz mıydım? Bu ben değildim… Evet, buna her zaman çok yakındım ama hiçbir zaman bu kadardan ibaret olmamıştım. Her şeye Nisan’la bir şekilde gülüp geçtiğimiz zamanlar düşündüğüm kadar geçmişte kalmamıştı oysaki.
“ Yaptığın şey doğru değildi Derin.” Hilal’in sesi beklediğim kadar soğuk değildi. Önümüzdeki Ayas, Nisan, Arda ve Walker’ın olduğu siyah Range Rover yavaşlayınca ben de yavaşladım. Geçen seferki ziyaretimizin aksine bu sefer yeşilden hiçbir iz yoktu. Bembeyaz el değmemiş kar bir örtü gibi dağların üzerine serilmişti. Kışın da turizme açık bir bölge olduğu için yollardaki karlar kürenmişti ama zincirlerimiz olmasa bu kadar rahat ilerleyebileceğimizden şüpheliydim. Dikkatimi sürekli olarak yola vermek ve yavaş gitmek zorundaydım ki dikkatimi toplamakta gerçekten zorlanıyordum. Kuzey’in ve Nisan’ın düşüncesi kafamdan çıkmıyordu. İkisinin de iyi olduğuna inanmak zorundaydım aksi takdirde gerçekten delirebilirdim. Eğer Nisan geri geldiğinde Kuzey’e hala ulaşamamış olursak bunun için bizi, beni asla affetmeyeceğini biliyordum.
“ Biliyorum.”dedim.
“ Aynı şekilde yanlış da değildi… Ben de özür dilerim o kadar sert çıkışmamalıydım. Sadece…” Durup yüzünü ekşiterek camdan dışarı baktı. “ Sadece hepimiz son dört günde kaldırabileceğimizden çok daha fazlasını yaşadık. Buna sadece kendi açından bakmaktan vazgeçmek zorundasın.” Son iki senedir yaptığım şey işte tam olarak buydu. Kendi bakış açıma sıkışıp kalmıştım.
“ Haklısın.”
“ Artık bir önemi yok. Hepimiz iyiyiz. Aiden’a Kuzey’in iyi olduğu konusunda güveniyorum. Ona ihtiyaçları var… O da bizim gibi iyi.” Hilal aniden sustu. Yolun başından beri destek olmak için tuttuğu Aislin’in eli şimdi onunkinin üzerine kapanmıştı. Nasıl olduğunu bilmiyordum ama ikisi sanki birbirlerini yıllardır tanıyorlarmış gibi ne hissettiklerini anlıyorlardı.
Aislin’i sakinleştirmeyi Hilal dışında hiçbirimiz başaramamıştık. Walker’la kardeş olmaları… Dünya gerçekten bu kadar küçük olamazdı. Aiden’la olan benzerliğini inkâr edecek değildim. Gerçekten ağabeyleri olabileceği gibi çok olası bir ihtimali de görmezden gelecek değildim ama hala bunun altında başka olaylar döndüğünü anlayabilecek kadar bendim.
Her ne olduysa Aislin de tıpkı Walker gibi bu bağı görmezden gelmeyi seçmişti. Bize yardım edebilmek için kendi özel meselelerini kenara bırakabilmesi kesinlikle takdire şayandı. Karşılığında istediği tek şey Aiden’ın Walker’la ilgili hiçbir şeyi öğrenmemesiydi. Onun yerinde olsam bizi bir daha görmek istemeyebilirdim ama Aislin özellikle son iki yıldır kendini ilk defa olması gerektiği doğru yerde hissettiğini söylemişti. Nasıl bir hayat yaşadığını sadece tahmin edebilirdim.
“ Yaşanan olaylar önemli değildir, önemli olan seni üzerinde düşünmeye ittiği şeydir Derin. Kim olduğunu unutma.”dedi Tara camdan dışarıyı seyrederken. Arkada Hilal ve Aislin kısık sesle konuşmalarına kendilerini kaptırmamış olsalar Hilal’in de benim gibi tepeden tırnağa ürperip ürpermediği merak ederdim. Gerçi o bilemezdi…
“ Bunu hatırlaması her zaman kolay olmuyor Tara. Walker’la yaşadıklarını bir düşünsene.” Yola çıktığımız zaman Tara’dan Walker’la olan tüm geçmişini anlatmasını istemiştim. Ayas’a anlattığını tahmin ediyordum ama onun hayatımıza girdiği şu kısa sürede Tara’yla bu konuda konuşmaya hiç fırsatımız olmamıştı. Tara’yı dinledikçe Walker’ın söylediği her şeyi yerli yerine oturtabiliyordum.
“ İkisi arasında fark var. Hatta hiçbir şey olmamış bile olsa Walker’a bakış açım değişirdi.”
“ Değişen ne?”diye sordum iyice yavaşlayıp virajı dönerken.
“ Benim.”dedi ve durdu. Parmaklarıyla alnına masaj yapmaya başladı. Bunu arabaya bindiğimizden beri altıncı defa yapıyordu.
“ Bir sorun mu var?”dedim endişelenmeye başlayarak. Başını iki yana sallayarak ellerini kucağına indirdi.
“ Sadece başım ağrıyor. Düşünmemi engelleyen rahatsız edici bir şeyler var. Dağla bir ilgisi olabilir. Taş yok olmuş olsa da hala enerjisinin yankıları burada. Hatırladığımdan daha kötü hissettiriyor ama ben de hatırladığım gibi değilim.” Gülümsedi. Tara’nın buraya geldiğimizde ne kadar hastalıklı ve zayıf göründüğünü hatırlamıştım. O zaman bile Ay Işığı olmaya devam etmesi hala kapasitesinin çoğunu kullanamadığı inanılmaz yetenekleri olduğunu kanıtlıyordu. “ İşte tam olarak bunu diyordum. Diğer hiçbir şey değişmese bile ben değişiyorum. Bu kaçınılmaz. Kim olduğumuysa unutmuyorum. O zaman sadece küçük bir çocuktum.” Sinirlenmiş gibi gülerek camın önüne yerleştirdiği koluna başını yasladı. “ Aslına bakarsan sanırım hala o küçük çocuğum biraz ve ona göre kararlar alıyorum. Benden beklenen bu değil.”
İfadesizliğimi koruyarak yola bakmak için kendimi zorladım. Yine de direksiyonu sıkmaktan bembeyaz kesilen parmaklarımı Tara’dan saklayamadım. Bana bakıp neyin ters gittiğini anlamaya çalışıyordu.
Ters giden bir şey yoktu… Bunlar sadece sözlerdi. Herkesin söyleyebileceği, kelimeleri eline alıp aynı sırayla dizebileceği sözlerdi. Herkes aynı kelimeleri seçebilir benzer cümleler kurabilirdi. Kendinde olmayan bendim. Zihnimin bu denli bulandığını fark etmemiştim.
“ Peki ya Ayas?”dedim konuyu değiştirmek için çırpınarak. Kendimi tehlikeli sularda dibe dalıyor gibi hissetmiştim. Boğulmadan önce bundan kurtulmam gerekiyordu. Keşke gerçekten kafamı dağıtabilecek bir konu olsaydı ama Tara ve Ayas şu an elimdekilerin en iyisiydi.
Yoldan gözümü ayırma pahasına Tara’ya bakınca gülmeden edemedim. İşte bu kafamı dağıtabilirdi, yüzü kızarmış Tara kucağındaki parmaklarıyla oynuyordu.
“ Neye gülüyorsun şimdi?” Ses tonu o kadar alıngandı ki daha çok gülmeye başladım. Hilal ikimize bakmak için bir saniyesini ayırdıktan sonra Aislin’le sohbetine geri döndü.
“ Daha sadece ismini cümle içinde kullandım ve senin yüzün renk skalasında domatesle narçiçeği arasında bir yerde.” Söylediklerime inanamıyormuş gibi gözlerini kırpıştırdı. Elini kolunu nereye koyacağını bilemez halde homurdanıyordu.
“ Hiç de bir kere! Benim yüzüm kızarmaz!” Gülüşümün dudaklarımda solduğunu hissettim. Anlamsız bir ağlama isteği tüm zihnimi ele geçirmişti sanki. Konuyu değiştirmem hiçbir işe yaramıyordu. Şu dakikadan sonra her söz bana inatla onu hatırlatıyordu.
“ Hey, surat asma hemen.” Tara’nın sesi yumuşacıktı. Bir an içinde olsa beni kendi zihnimden uzaklaştırabilecek kadar yumuşak. Bunun en son ne zaman olduğunu hatırlamıyordum bile. “ Neler olduğunu zaten hepiniz tahmin ediyorsunuz.” Utanarak başını cama çevirdi. Yüzümde yeniden küçük bir tebessüm belirdi.
“ Neler olacağını daha en başından beri biliyordum.” Bana hadi oradan ifadesiyle bakarken kaşlarımı kaldırarak sırıttım. “ Sarışın ve sen… Tencere ve kapak.”
“ Niye kapak olan ben oluyorum?” Tara homurdanırken gerçekten gülmeye başladım.
“ İşte bu yüzden tam ona göresin. Onun kaçırdığı hayatın beden bulmuş hali gibisin… Ve Tara.” Homurdanması bitip ciddi bir konuya geçtiğimi anlayana kadar bekledim. “ Teşekkür ederim.”dedim.
“ Ne için?”Sesi şaşırmış gibiydi. Yavaşça öndeki durmuş aracın yanına park ederken ona baktım.
“ Her şey için ama en çok da Ayas’ı kurtardığın için.” Hiçbir şey söylemedi ama gülümsemesi o kadar sıcak ve asildi ki Tara’yı çok daha olgun gösterdi.
“ Pekâlâ, gösteri zamanı Aislin! Nasıl hissediyorsun?”dedim arabadan inip kapıyı çarparken. Aislin kaşlarını çatıp etrafı incelemeye başladı.
“ Tek kelimeyle, baş ağrısı…” Hepimiz bir araya gelirken Aislin şakaklarını ovaladı. “ Ah, tanrım! Kuzey buna nasıl katlanmış?”
“ Kuzey bir şeylere katlanma konusunda doktora yaptı da ondan.”dedi Arda iç çekerek. Aklı Kuzey’de olduğu için kimse onu suçlayamazdı.
“ Şimdi tek yapmamız gereken sonraki dalgakıranı bulmak. Aislin onu hissedebiliyor musun?” Yeniden bedenini ele geçirmek zorunda kaldığı Nisan’la birlikte Range Rover’a yaslandı Ayas.
“ Hem onu, hem de onları…” Aislin parmağıyla hemen önümüzdeki geniş alanı işaret etti. “ Yaklaşık yirmi metre kadar ilerimizde saydam insanlardan oluşan bir ordu var… Hayaletlerden…”
“ Eh, istediğimizi bulmamıza yardım ettikleri sürece sorun olmayacaklar.”Ayas gitmemizi işaret edince hepimiz yavaşça Aislin gösterdiği bölgeye yöneldik. Tara koluma yapışıp beni durdurduğunda daha hala arabaların arasındaydık.
“ Sorun ne?”dedim kireç gibi olmuş yüzünü görünce telaşlanarak. Tara bakışlarını ilerlemekte olan gruba sabitlemiş derin nefesler alıyordu.
“ Onları göremiyorum.”
“ Sorun değil, Aislin’in görmesi yeterli biliyorsun.” Tam olarak ne demem gerektiğini kestiremiyordum. Hayaletleri görememenin Tara’yı huzursuz ettiğine hiç tanık olmamıştım. Aksine her zaman bu işi Kuzey’in yapmasından memnun gibiydi. Şimdi her şeyi öğrenmek üzereyken onu bu kadar tedirgin eden şey neydi?
“ Eğer… Eğer ruh alevini çağırarak Ay Işığı güçlerimi kullanırsam onları görebilirim. Geçen sefer Aiden’ı da bu şekilde görmüştüm. Ama…”
“ Ama ne?”
“ Ama korkuyorum Derin… Buradaki ruhların bir kısmı da sadece leydimiz yüzünden dünyayı terk edemeyen ruhlar. Kızgın olabilirler… İçlerinde seçilmişler olabilir ve Kuzey’in her seçilmiş hayaleti gördüğünde bana baktıklarını söylediğini unuttun mu? Ben onların Ay Işığıyım bu da beni onlardan sorumlu kılıyor… Eğer ki onlarla konuşursam ya tamamen ters tepip üzerimize saldırırlar ya da Aislin’le paylaşmak istemeyecekleri her şeyi bana anlatırlar. Almak zorunda olduğum bir risk ama ben korkuyorum… Bunu şimdi bu şekilde söylediğim için çok özür dilerim.” Tara’nın gözleri dolmaya sesi çatlamaya başlamıştı. Gerçekten korkuyordu. Onu daha önce ağlarken, kendini suçlarken, ölümle yüzleşirken görmüştüm. Hepsini de ayakta dimdik karşılamıştı ama şimdi ilk defa korktuğunu görüyordum. Soğukla ilgisi olmayan bir şekilde titriyordu.
“ Ruh alevinin hayaletlere ne yapacağını bilmiyoruz ama en azından ters bir durumda onu etrafını sarıp kendini korumak için kullanabilirsin.” Soğukta nefes aldıkça ağzından çıkan buharlar bile titrekti. Ellerimi omuzlarına yerleştirerek bana bakmasını sağladım. “ Tara, kimse seni onlara olanlardan sorumlu tutamaz beni anladın mı? Biz buradayken, ben buradayken değil. Sana bir şey olmasına izin vermem.”
“ Nasıl?”dedi dayanamıyormuş gibi. “ Zaten ölü birini öldüremezsin!”
“ Öldürmekten bahsetmedim. Sadece bana güven olur mu? Senin dik ve güçlü durmana ihtiyacımız var.” Tara susarak gözlerimin içine baktı. Aklından yüzlerce şey geçtiğini biliyordum.
“ Senden… Bir şey isteyebilir miyim?” Sesi pes etmiş gelince gülümseyip başımı salladım. “ Bana sarılır mısın? Şu an buna çok ihtiyacım var gibi hissediyorum.” Gülümsememi Tara’yı kendime çekip onu kucaklayacak kadar bir süre korumayı başardığım için kendimle gurur duyuyordum. Çünkü eğer yüzümdeki dehşeti görseydi bunu yapmayı asla kabul etmeyebilirdi.
Yaklaşık iki buçuk yıl önce burada ona cesaret vermem için bana sarılır mısın diyen Nisan’ın görüntüsü zihnimin en ücra köşesini bile doldurmuştu. Kalın ceketimin üzerinden bana dolandığını hissettiğim kolların, hafif rüzgârla yüzüme savrulan saçların Tara’ya ait olduğunu hatırlatmak için kendimle savaşıyordum. Yeniden aynı yerden bıçaklanmak gibiydi bu. Nefes alışımı bile değiştiriyordu. Hem Nisan’ın düşüncesiyle hem de bunun da Tara’ya etmiş olabileceğim bir veda olasılığının gerçekliğiyle baş edemiyordum.
Kendini topla Derin… Kendini topla. Buna izin vermezsin.
“ Hadi bakalım diğerlerini bekletmeyelim.”dedim Tara’yı kendimden uzaklaştırıp gülümsemek için kendimi zorlarken. Tara’ysa az önce olduğundan çok daha güçlü duruyordu. Elinin tersiyle gözlerini kuruladıktan sonra ruh halinin elle tutulur şekilde değiştiğini hissettim. Bana minnetle bakan gözleri gümüş gözleri ışık saçıyordu. Ellerinde alevleri yoktu ama karşımdaki kızın yüz ifadesi beni bile az önce içine düştüğüm derin düşüncelerden çıkmaya ikna edecek kadar kararlıydı.