sky-rie
Kahin (Ay Işığı#2) - 20.bölüm

-20-
Nisan
“ Tekrar.”
Nefesimi düzene sokmaya çalışarak ayağa kalktım. Arya’nın benim için yarattığı rahat antrenman tulumunun üzerindeki toz toprak suya karışan boya misali dağılarak kayboldu. Yüzüme düşmüş bir tutam saçı elimin tersiyle geriye attım.
Arya hiçbir şey söylemeden yeniden elinde yarattığı mavi alev topunu bana doğru fırlattı.
Odaklan! diye bağırdım içimden. Odaklan!
Ama üzerinize doğru gelen bir alev topu ve zihninizde her saniye büyüyen bir korku varken bunu yapması çok zordu. Zaten tam da bu yüzden Arya bu yöntemi seçmişti. Bu baskı altında hızlı karar verip harekete geçebilirsem her zaman yapabilirdim.
Odaklan!
Ellerimi sanki kendimi korumak istermiş gibi havaya kaldırarak bunu yapmamamı söyleyen tüm içgüdülerime inat gözlerimi sonuna kadar açtım. Derin bir nefes al ve zamandan uzaklaşarak vermeye çalış…
Dur!
Her şey biri tuşa basmış gibi bir anda donuverdi. Alev topu havada öylece asılı kalmıştı. Ama bu yeterli değildi. Zamanı durdurmayı zaten daha önce iki kere kendi kendime başarmıştım. Öğrenmem gereken şey bundan daha öteydi.
Hareketsiz duran Arya’ya ve nefes almıyormuş gibi görünen ağaçlara rağmen son hızda yeniden hareketlenen alev topundan kaçmak için kendimi yere attım. Hızlı bir taklanın ardından ayağa kalkarak ağaca çarpmak üzere olan ruh alevini yeniden durdurmaya çalıştım.
Dediğim gibi zamanı durdurmak kolaydı… Ruh aleviniyse durdurmak neredeyse imkânsızdı. Alev; zamandan çok daha eski, çok daha güçlüydü. Zamanı durdurmak onu uzun süreli durdurmak için yeterli olmuyordu. Alevi durdurmak için onu kontrol etmek zorundaydım ki Tara’nın bunu yapmaya çalışırken nasıl göründüğünden öte ne hissettiğini çok daha iyi anlıyordum artık…
Bu kötürüm olmak gibiydi. Sana aitmiş gibi gelen bir uzvu hissetmek ama ona söz geçirememek gibi…
Boşunaydı… Alev benim tüm uğraşlarıma rağmen ağaca çarptı ve zaman yeniden akışına devam etti.
“ Zor olduğunu biliyorum.”dedi Arya anlayışla. “ Bunu başarabileceğine inanmasam sana aynı anda iki şeyi birden öğretmeye çalışmazdım.”
“ Nasıl?”dedim nefes nefese. “ Neden yapamıyorum?”
“ Düşünüyorsun, yeterince hissetmiyorsun.” Bana doğru gelirken kollarında mavi alevler Tara’yı anımsatan bir şekilde dans ediyordu. “ Sandığının aksine odaklanman değil, hissetmen gerekiyor. Odaklanmak kâhinlerin işi.”
“ Tam tersi olduğunu sanıyordum.” Bir kez daha oflaya puflaya üzerimdeki toprağı silkelemeye başladım. “ Kâhinler enerjiyi hissedebiliyorken bizim ruhu bedenden ayırmak için odaklanmamız gerekmiyor mu?”
“ Bu size öğretilen mi yoksa içgüdülerinin söylediği şey mi?”Ellerini beline dayayarak ağırlığını tek ayağına verdi. Yüzünde sonuçta haklı çıkacağı bir tartışmaya girmek için sabırsızlanan bir ifade vardı.
“ Beni aydınlatmaya ne dersin?”
“ Nisan, bunu benim söylememe gerek yok. Cevabı düşünerek sen bulabilirsin. Sana sadece nasıl düşüneceğini gösterebilirim.” Çevremde daireler çizmeye başladı. “ Düşün, ilk defa zamanı durdurduğunda odaklanmış mıydın? Ruhunu her ayırdığında bunu yapabilmek için zihninde her şeyi geri plana itip o işe odaklandın mı? Yoksa bunları hissettin mi? Bedeninden ayrılırken o hafifliği, zaman dururken o akıcı duyguyu hissettin mi?
Hırsızların, kâhinlerin ve seçilmişlerin yeteneklerini kullanırken iki adımları vardır. Araç ve teknik. Odaklanmak bir hırsız için yalnızca araçtır, tekniğin kendisi değildir. Siz ruhunuzu kullanırsınız ve ruh hisseder. Kâhinler zihinlerini kullanırlar ve zihin odaklanır. Yani senin yaptığın şey karadayken yüzmeye çalışmak.”
“ Aklım hala almıyor.”
“ Bu çok doğal. Çünkü zaten sözlerimin hepsi orada. İçgüdü Nisan, hırsızlar içgüdülerine göre hareket ederler. Bu yüzden çok güçlü bir hırsızsın. Sen farkında olmasan da yaptığın her şeyi hissederek yaptın ama öfkenle ama sevginle.” Önümde durarak gözlerimin içine baktı. “ Ruh alevini de bu yüzden kontrol edemiyorsun. Aynı anda birbirini yok etmek isteyen iki duyguyla hareket etmeye devam edemezsin. Birini seçmeli ve o yönde önüne çıkan tüm engelleri yıkarak ilerlemelisin… Şunu da unutma; pozitif duygular daha güçlüdür diye bir saçmalık yok, olamaz da. Önemli olan ne tarafı seçtiğin değil, orada ne kadar ilerlediğindir.” İstemsiz olarak hafifçe yutkundum. Ne demeye çalıştığını anlayabiliyordum. Yıllardır bu iki karakter arasında bocalayıp duruyordum işte.
Kimdim ki ben? Ailesine, dostlarına yapılanların intikamı almak isteyen nefretle dolu bir katil mi yoksa elinde kalanları korumak için her şeyini ortaya koymaya hazır bir savaşçı mı? Her zaman içimde ikisi için de yeterli öfke de sevgi de olmuştu.
“ Sen nasıl seçtin?”dedim ona kaçamak bir bakış atarak. İç çektiğini görmekse beni şaşırttı.
“ Seçmedim.”
“ Ama az önce seçmek zorunda olduğumu söylemiştin.”
“ Ben seçilmiştim… Oldukça güçlü bir seçilmiş. Benim güçlü olmam demek karada yüzmem, denizde koşmam demekti. Ben de bunu yaptım. Öfkemi odaklanmak sevgimi hissetmek için kullandım.” Ve işte şimdi buradayım der gibi kollarını iki yana açtı.
“ Gerçek bir örnek istiyorsan çok uzağa bakmana gerek yok. Ayas’tan daha iyisini düşünemiyorum.”
“ Abim mi?” O ana kadar bana zaman kontrolü gücü veren kan bağımızın ona ne gibi güçler verdiğini hiç düşünmediğimi fark ettim.
“Alınma ama Ayas’ın hayatı Derin’inkinden de seninkinden de kat be kat zordu. Öfke ve kin doluydu.” Sözleri canımı yakıyordu. Gözleri yakmasını istermiş gibi bakıyordu. Ona hayır, yanılıyorsun demeye hakkım var mıydı ki? “ Ama o daha küçücük bir çocukken seni seçti. Yeteneğini kontrol edebilmek için onu senden uzaklaştıran nedenlere değil sana tutundu. Abinin hiç neden bu kadar güçlü olduğunu merak ettin mi?” İşaret parmağını göğsümün üzerine yerleştirerek bastırdı. “ Şimdi bu sebep ortadan kaldırılmak üzereyken ne halde olduğunu tahmin edebiliyor musun?” İşte o lanet yumru gene gelip evi gibi benimsediği boğazıma oturuvermişti. Arya’ya dur demek istesem de sesimin karnımın derinliklerine kaçıp bir masanın altına saklandığını çok iyi biliyordum.
“ Ayas’ın yeteneği çok özel. Bana göre en az zaman kontrolü kadar özel. Bizim dünyamızın kayıp halkasını tamamlıyor adeta. Bir hırsız ama kâhin gibi düşünebiliyor ve neredeyse bir seçilmiş gibi davranabiliyor.” Hala ulaşamadığım sesim yerine gözlerimle ona sorular sormaya başladım.
“ Derin’in senin anılarını değiştirmesi yeterli değildi. Seni ve Ayas’ı tanıyan herhangi biri seni gördüğünde konuşursa bütün bu çabalar çöpe gidebilirdi. Bunun tek çıkar yolu sizi tanıyan, bir kere olsun gören herkesin zihninde ikinize ait olan görüntüleri değiştirmekti. Bu düşündüğünden daha zor Nisan… Çünkü bu kadar geniş bir kitlenin zihinleriyle oynanacaksa aynı anda yapılmalı. Hepsiyle tek tek uğraşacak vakit yoktu. Ayas’ın seni koruyabilmek için bir anda kaç kopya oluşturduğunu tahmin edebiliyor musun?” Parmağını geri çekerek bir adım geriledi. “ Sana bu numarayı öğretmeye çalıştığında gemideydiniz hatırladın mı? Ne kadar da yorgun görünmüştü sana…”
“ Nereye varmaya çalışıyorsun?”
“ Demek istediğim şey, o gün Ayas’ın sana öğrettiği şey kendi yeteneğinin basit bir yansımasıydı. Sana gerçekten ruhunu bölmeyi öğretti ki kendi yeteneği aslında tam olarak bu değildi. Ve aslında senin bunu öğrenmenden deli gibi korkuyordu. Öğrenmen demek güçlenmen demekti ve bu da mührün kırılmasına sebep olabilirdi. Hayatında ilk defa yeteneğini sana olan sevgisiyle değil de korkusuyla kullandı. Nasıl göründüğünü tekrar hatırla… Bir kere bir duyguyu kendine itici güç olarak seçersen ondan cayamazsın. Diğer duygular seni zehirler. O yüzden dikkatli seçmelisin.” Arkasını dönüp gitmeye hazırlanıyordu ki onu kolundan yakalayarak durdurdum.
“ Sana bazı şeyleri sormama izin ver.”dedim. Kaşlarını kaldırarak bana döndü. “ Abimin gerçek gücü ne? Kendini kopyalamak mı?”
“ Ah hayır, öyle olsaydı iki yıl önce o silahla vurulduğunda ölmüş olurdu. Senin mührü kırman işe yaramazdı.”
“ O halde ne?”
“ Gördüğün şeyler Ayas’ın ruhunun kopyaları gibi ama aslında değiller. Abini bir kuklacı olarak düşünebilirsin. Ruhlara kendi görünüşünden bir kılıf dikerek onları kendine bağlıyor ve kontrol edebiliyor.”
“ Hangi ruhları?” Sorduğuma pişman olarak Arya’nın kolunu bıraktım. İrice açılmış gözlerimle bir adım geriledim. “ Ha… Hayaletleri mi?”
“ Onlara hayalet demeyi tercih ediyorsan.”dedi omuzlarını silkerek.
“ Ama… Ama onları sadece kâhinler hissedemiyor muydu?” Bildiğim bilmediğim her şey kafamın içinde karman çorman olmuş beynimi uyuşturmuştu. Yani abim hayaletleri görebiliyor muydu? Ya da daha korkutucusu onları kukla gibi kullanabiliyor muydu?
Bugüne dek kimleri görmüştü?
“ Tam olarak göremiyor tabi ki. O bir kâhin değil. O Kuzey’in işi.” Kuzey ne iş yapıyor?! diye bağırmak istesem de son anda yutmayı başardım. “ Sadece yeteneğini kullanmak istediği zaman yakınında var olanları kendine doğru çağırabiliyor.” Durup bir an için kaşlarını çattı. “ Bunu sana onun açıklaması daha iyi olur çünkü yeteneği sadece bununla sınırlı değil. Şimdi, devam edelim.”
“ Bekle!” Arya bu sefer kaşlarını çatarak bana döndü. “ Peki ya bu sebep, yani seçtiğim duyguyu oluşturan neden ortadan kalkarsa ne olur?” Arya’nın yüzünde karmakarışık bir ifade belirdi. Aynı anda hem gülüyormuş hem de hüzünlenmiş gibiydi.
“ Eğer geri dönemezsen abine ne olacağını mı merak ediyorsun yoksa Derin’e çoktan ne olduğunu mu?” Başımdan aşağıya kaynar sular inivermişti.
“ Derin’e bir şey mi oldu?”
“ Buna cevap vermem seni motive edip alevi kontrol etmene yarayacak mı?”
“ Arya, Derin’e bir şey mi oldu dedim!”
“ İşine konsantre ol.” Kolunu benden kurtararak yerine geri döndü. Sıktığım yumruklarım bembeyaz kesilmişti. Kaslarımın seğirdiğini hissedebiliyordum. Derin’e gerçekten bir şey olmuş da uyandığımdan beri bunu benden saklamış olabilir miydi?
Hayır, hayır, hayır… O iyi. O da abim de diğerleri de çok iyi… Beni bekliyorlar.
“ Tekrar.”
Ya geri dönemezsem?
Mavi alevler Arya’nın ellerini terk ederek son hızda üzerime gelmeye başladı.
Ya geri dönecek bir şey kalmamışsa?
“ Onlara bir şey mi oldu!” Avazım çıktığı kadar bağırdım.
“ Şimdi bunun sırası değil!” Vücudumdan yükseldiğini hissettiğim dumanların beni yönlendirmesine izin verdim.
Her zaman yaptığımın aksine alevin üzerine doğru koşarken çevremdeki zaman bir anda donuvermişti. Bembeyaz yumruğumu alevin içine soktum ve canımı yakmasına izin vermeden zamanın sadece o alev için geriye aktığını hayal ettim. Kumların üzerinden çekilen sular gibi alevin parmaklarımın arasından akıp gitmesini en sonunda mavi bir dumana dönmesini izledim.
Göz açıp kapayana kadar Arya’nın karşısına dikilmiş ve zamanı akması için yeniden serbest bırakmıştım.