top of page
Yazarın fotoğrafısky-rie

HIRSIZ ( Ay Işığı #1) - 0 ve 1.Bölüm


-0.Bölüm-


   Gitmeden önce  söylemek istediğim çok şey var. Başımızdan çok fazla şey geçti. Benim, bizim yaşadıklarımızı yaşamamanız için… Söylemek istediğim çok şey var.    Hadi baştan alalım. En baştan. Gelecekte de göreceksiniz ki, insan çoğu zaman olanları algılamak için her şeyin başladığı o ilk noktaya defalarca dönmek zorunda kalıyor. Bunun benim için kolay olduğunu düşünenler varsa, hakkımda dolanan efsanelere inananlar varsa, daha sözler dudaklarımdan dökülmeden önyargıları kulaklarını kapamış demektir.     Değildi… Hiçbiri kolay değildi. O yüzden en baştan alalım.     Ben bir hırsızım. Yani ruhumu bedenimden çıkarıp evreni kucaklayabilme yetisine sahibim ve bu bana insanların zihinlerine girip orada kimsenin haberdar olmadığı bambaşka evrenler keşfetme fırsatı sunuyor. Rüyalara, anılara, düşüncelere dokunabilirim. Onları değiştirebilirim. Ben bu kadar güçlüyken sizce sıradan insanlar oturup onların hayatlarına dokunmayacağımı umarak mı yaşayacaklardı?     Elbette hayır.     Türümüzü kontrol altında tutabilmek için yüzyıllar önce geniş çaplı bir organizasyon kuruldu. Ona bir isim vermek bile gizliliğini tehlikeye atabileceği için insanlar ona sadece organizasyon dedi. Zamanla dünyadaki her ülkeye, her önemli şehre yayılan benim gibi hırsızları  denetim altında tutup çenemizi kapatmamız için verilen yüklü miktarlar karşılığında ayak işlerini yaptıran organizasyona bağlı merkezler açıldı. Hırsızsanız tek yön biletiniz doğduğunuz an kesilirdi. Merkezden başka bir yerde barınmanıza asla izin verilmezdi. Şimdi düşününce gücümün sınırlarının farkına varmam belki de bu baskı yüzünden bu kadar uzun sürmüştü. Bu yüzden size bunları anlatacak, yaptığım her şeyi yapabilmek için gereken cesareti bulmam bu denli zor olmuştu…     Dediğim gibi en başa dönüyoruz. Adaptasyon gücüyle yeteneklerini kaybetmeden hayatta kalan bir avuç insanın torunları olarak biz; en başından beri var olduk, olmaya da devam edeceğiz.     Bu bizim hikâyemiz.


-1.Bölüm-                Düzenli nefes alıp verişlerini dinlerken saçma bir mutluluğun tüm benliğimi kapladığını hissettim. Dünyada huzurunda var olabileceğini düşündüğüm nadir anlardan biriydi.  Sonsuza kadar sürmesini o kadar çok isterdim ki… Ama bunun pek çok açıdan  imkânsız olduğunu biliyordum.          Yavaşça yanına süzülüp yatağının kenarına oturdum. İçten içe uyanmasından korkuyordum. Oysaki onu uyandıramazdım. Bunu istesem bile yapamazdım…   Hafif koyuya kaçan kumral saçları, içeri giren ılık rüzgârın etkisiyle o insanın bakmaya doyamadığı yüzünün üzerinde dalgalanıyordu.  Aynı adi rüzgâr, bana işkence yapmak istercesine artık aşinası olduğum parfümünün kokusunu burnuma taşıyordu.  İnip kalkan göğsünün hatları, üzerindeki pikenin altından az da olsa seçilebiliyordu. Uzaktan bakınca, başının altına koyduğu koluyla uyuyor olmaktan çok tavanı izliyor izlenimi veriyordu.  Havalanan perdenin altından süzülen ay ışığı tenini porselen kadar mükemmel gösteriyordu. Ona her baktığımda yeni bir şey fark ediyor, daha önce nasıl fark etmedim diye düşündüğüm bir ayrıntı buluyordum.  Çoğu zamansa kendimi buluyordum onda. Acımasızca eleştirdiğim, gurur duyduğum, gizlemeye çalıştığım… Kısacası aynaya baktığımda gördüğüm her şeyi yavaş yavaş onda bulmaya başlamıştım.           Huzursuzca kıpırdanmaları beni kendime getirdi. Elleriyle pikesini sımsıkı kavramaya başladı. Nefes alış verişleri bir anda bozuldu ve kesik, kısa ama sık nefesler almaya başladı. Gözleri göz kapaklarının altında birer pinpon topu gibi bir sağa bir sola gidiyordu. Kaşları çatılmış, başına destek yaptığı kolu yavaşça aşağıya kaymıştı. Kâbus görüyordu ve bu, benim burada olma sebebimdi.          Derin bir nefes aldım ve kulağına doğru eğildim. Bunu belki beş yüz kez yapmıştım ama hâlâ her seferinde işe yaramazsa diye korkmaya devam ediyordum. Uyanmayacağını bilmek bile içimi rahatlatamıyordu. Ama şu an benim için önemli olan tek şey onu o kâbustan kurtarmaktı. Her zaman için böyle olmuştu.  Sözlerini uzun zaman önce ezberlediğim bir şarkıyı mırıldanmaya başladım. Adım adım, önce piyano, sonra gitar ve meleksi bir vokal Sözleri bir aşkın gözleri gibi aksın içine Adım adım, âşık ol kalbinin ritmine Sıkıca tut bir dileği ucundan  Ne olursa olsun         Beni hissedemeyeceği şekilde yavaşça yanına uzandım. Kaslarındaki gerilimin yavaş yavaş geçtiğini hissedebiliyordum. Onunkilerin yanında buz kesmiş gibi duran ellerimle terden hafif ıslanmış saçlarını geriye ittim ve yüzünü tamamen görebileceğim şekilde açtım.  Saçlarıyla oynarken şarkıya devam ettim. Ne olursa?...Olsun... Sen gene de sabahı bekle Gitmek için en güzel zaman, herkesin gelmesinden bir nefes önce Adım adım, saçları savrulmuş bir hayat Eline yüzüne bulaştırmış aşkı yine      Şarkıyı bitirdiğimde tamamen normale döndüğünü görmek yüzüme bir gülümsemenin yayılmasına sebep oldu. Her şey kâbus başlamadan önceki haline dönmüş gibi görünüyordu. Son zamanlarda çok sık kâbus görüyordu. Prensip gereği insanların gördükleri rüyalara bakmazdım. Özel hayata saygı duyulması gerektiğini düşünürdüm böyle bir işim olmasına rağmen. Ama konu o olunca rüyalarına göz atmamak çok daha zor oluyordu. Neyse ki deneyimlerim bana bu yaştaki bir erkeğin rüyalarına göz atmanın çoğu zaman gereksiz, kimi zamansa tehlikeli olabileceğini öğretmişti. Hem sadece bir rüyaydı işte. Önemi yoktu. Önemi olmamalıydı. Aksinin doğruluğunu bildiğim halde kendimi buna inandırmalıydım.        Rüyalar hiçbir zaman basit zihin oyunlarından ibaret değildi.        Buradaki işim bitmişti ve benim için artık gitme vaktiydi. Tam kalkmaya hazırlanırken nefes alış verişlerinin kesildiğini fark ettim. Ben daha neler olduğunu anlamaya çalışırken o üzerindeki kalın pikeyi kenara atarak hızla bana doğru döndü. Gözleri açıktı ve tam olarak gözlerimin içine bakıyordu.       Uyanmıştı, ama bu olmamalıydı. Yani olmazdı. Daha önce hiç olmamıştı. Başka kimsenin de uyandığını duymamıştım. Ortada bir gariplik vardı. Gariplikten de öte benim için tehlike çanları son ses çalmaya başlamıştı. Elini uzatsa bana dokunabilirdi. Yani aslında dokunamazdı... Yoksa dokunabilir miydi? Ona bakarsak uyanamazdı da…, Yaptığım işi sorgulamam gereken bir an varsa, işte o an bu andı.       Kendimi bir çözüm yolu düşünmeye zorluyordum. Hızlı düşünmeli ve beni fark etmeden geri dönmeliydim. Ama nasıl? Ne yapmam gerektiğini bir türlü kestiremiyordum. Öylece kalakalmıştım. Kendi kendime sürekli, “Saçmalama seni göremez,”  demek bile ellerimin titremesine engel olamıyordu. Evet, bu doğruydu, beni göremezdi. Ama enerjimi hissedebilirdi. Orada olduğumu hissedebilirdi! Kıpırdamamak içim elimden geleni yapıyordum ama bu hem fiziksel hem de zihinsel olarak imkânsız gibiydi. Yüzü öylesine yakındı ki çığlık atmak üzereydim. Yoksa orada olduğumu hissetmiş miydi?       Hiç kıpırdamadan ne kadar süre öyle kalmıştık bilmiyordum ama bana bir ömür gibi geldiği kesindi. Bal rengi gözleri tam olarak gözlerimin içine bakıyordu. Bu gözlerin bana bakmasını ne kadar çok istemiştim, bunun ne çok hayalini kurmuştum bir tek ben biliyordum. Ama bu şekilde değil. Kesinlikle bu şekilde değil. Aklımdan türlü türlü felaket senaryoları geçiyordu. Geri dönemezsem ne olurdu? Beni yakalarsa ne olurdu? Hayatımın o anına kadar hiç kullanmadığım paranoya genlerim son hızda aktifleşmiş gibi görünüyordu. Keşke günlük hayatımda da zihnim bu kadar çok fikir üretebilseydi. O zaman buraya gelip bu işi yapmamak için son derece geçerli ve sağlam en az üç neden bulabilirdim.       Vücudumdaki bütün kan yüzüme pompalanıyordu sanki. Kalbimin kulaklarımda attığını hissedebiliyordum ve muhtemelen rengim kırmızıdan mora dönmeye başlamıştı. Yani normal şartlar altında öyle olurdu. Ne diye buraya gelmiştim ki? Ben bu düşünceler ile boğuşurken o sadece gülümsüyordu. Hiç bir şey demedi ve hiç kıpırdamadı. Sanki bulunduğum yerde duran bir buluta bakıyordu ve hareket ederse bulutun dağılacağından korkuyordu.Sebebi ne olursa olsun, kıpırdamaması hayatımı kurtarabilirdi. Aniden derin bir nefes aldı. Ardından gözlerini kapatıp rekor sayılabilecek bir hızda tekrar uykuya daldı. O kadar hızlıydı ki bir an uyanmasının sadece benim hayal gücümün bir ürünü  olduğunu düşündüm. Bu boşluğu fırsat bilerek hemen yatağından kalktım ve odanın merkezine doğru yürüdüm. Yeniden uyanması riskini göze alamazdım. Gözlerimi kapadım.    “ Gitme vakti,”  diye fısıldadım kendi kendime. Alıştığım bir sıcaklığın beni adeta eğip bükerek bir duman haline getirmesine izin verdim. Sıcak duşun altında hiç kıpırdamadan bekliyormuşum gibi hissediyordum. Tek fark, ben artık o duş alan kişi değil banyodaki buhardım. Artık bu formdayken kendime daha çok hâkim olabiliyordum. İlk zamanlarımı hâlâ hatırlıyordum. Kimi zaman kendimi toparlayamayıp tüm eve yayılıyordum.  Açık camdan dışarıya süzülerek ılık geceyle karışmaya başladım. Bu hissi tanımlaması çok zordu. Gecenin ta kendisi gibi hissediyordum. Çevremdeki her şeyi kucaklayabilecek kadar büyük ama aynı zamanda bir insan kadar küçüktüm. Çoğu insan ölüm ile yaşam arasında olmanın kötü bir şey olduğunu düşünürdü. Kimsenin aklına bu kadar mükemmel bir his, inanılmaz bir özgürlük olduğu gelmezdi.           Elimden geldiğince ayrıntı ekliyordum . Bu ulaşımı çok daha hızlandırıyordu. “ Eve,”  diye fısıldadım bir kez daha. Saniyeler sonra gözlerimi açtığımda yeniden odamdaydım. Yerde bağdaş kurmuş bir şekilde oturuyordum.  Her şey olması gerektiği gibi görünüyordu. Güneş henüz doğmamıştı. Kapının arkasına koyduğum oyuncak ayı hiç yerinden kıpırdamamıştı. Bu odaya kimsenin girmediğini gösteriyordu. En azından kanlı canlı bir insan olarak… Ayağa kalkıp odamdaki aynanın karşısına geçtim. Kısa kesilmiş koyu kahverengi saçlarımın arasındaki karamel renkli teller ay aşığında parıldıyordu. Ve yine saçlarım gibi koyu kahverengi gözlerimde uykusuzluğun getirdiği baygın bir ifade vardı. Ne yazık ki çoğu zaman gözlerimdeki ifade böyle bir ifadeydi.  Gözlerimi çevreleyen mora çalan halkalarsa tamamen yeniydi. Normalde buğday tenli bir insandım ama yansımadaki şahsiyet  tamamen bir zombiyi andırıyordu. Ama bunlar önemli değildi. “ Her şeyden önemlisi, yeniden kendi bedenimdeyim,”  dedim aynadaki görüntüme sırıtarak.

34 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Comments


bottom of page